sinema3
sinema
Bu üç şirketin oluşturduğu konsorsiyumun yaşamı kısa sürdü ama, yeni boyutlarla (dramatik etkiler, gerilim, sanatsal araştırma, düşünce) zenginleştirdiği Amerikan sinemasına yaptığı katkı, ona fevkalade saygın bir yer kazandırdı. Mack Sennett, komedinin büyük ustalarını keşfetti: “Şaşı” filmiyle Ben Turpin, “Şişko” filmiyle Fatty, “Hiç Gülmeyen Adam” lakabını kazanan "Denizci", "General" ve özellikle başyapıtı olan "Konukseverliğimiz" filmleriyle bugün hâlâ güldüren Buster Keaton, Harold Lloyd, Harry Langton, herkesin sevgisini kazanan, tüm dünyanın Şarlo diye tanıdığı, yavaş yavaş ünlü Max Linder’in yerini alan büyük komedi ustası Charlie Chaplin. Chaplin, kişiliğini bir dizi önemli ve unutulmaz kısa metrajlı filmle kabul ettirdi: Köpek Hayatı, Şarlo Asker, Kırda Aşk, Şarlo Hacı ve hepsinden önemlisi en eğlenceli, en etkileyici filmlerinden biri olan Yumurcak.
Savaş sırasında Fransız sineması geriledi. Pathe, fabrikasını rakip firma Kodak’a sattı ve üreticilerin çoğu yabancı film ithal etme zorunluluğuna boyun eğdi. Ancak bu yıllarda çekilen bazı filmleri hatırlatmakta yarar var: Germaine Dulac’ın 1917’te Stasya Napierskaya’yla çevirdiği Acımasız Güzel Kadın, Jeanne Marken’le çevirdiği Gerçek Servet (ya da Gizemli Geo) ve 1918’de Louis Delluc’ün nişanlısı Eve Francis’le çevirdiği Dr. Tube’un Çılgınlığı, Harabe Çiçekleri, Saat Onun Gizemi, Yamaçtaki Deli.
Amerikan sinemasının izleri
Amerikan sinemasının yayılması karşısında İtalya’nın üretimi yavaş yavaş geriledi ve 1916’da uluslararası ticaretteki durgunluğa paralel olarak durakladı. “Büyük Gösteri” türünde tarihi filmler yapmakta direnen bir-iki yönetmenin dışında kalan Nino Martiglio gibi yönetmenler, günlük yaşamı dekor olarak kullanan küçük bütçeli filmler çevirdiler (Kayıp Karanlık-1914, Terese Raquine-1915). Geriye kalanlar ise seyircinin güçlü duygular peşinde koşma ve rüya alemine dalarak günlük yaşamı unutma arzusunu körükleyen filmler yaptılar. Bunlar vampların hüküm sürdüğü, kadınlara adanmış diva filmleriydi.
İsveç Sineması da, Amerikan sinemasından darbe almadan önce, Yedinci Sanat’ın gelişmesinde bir dönüm noktası oluşturan ve çok önemli izler bırakan birkaç başyapıt yarattı: Sjöström’ün Kanun Kaçağı ve Karısı (1917) ve Hayalet Araba (1920) filmleriyle, Stiller’in Arne’nin Hazinesi (1919), Gösta Berling Efsanesi (1923) filmleri bunlardan bazılarıydı.
Savaşın başlangıcında Rusya’da yurtseverlik temalarını işleyen çok sayıda önemli film yapılmıştı. Ancak askeri gelişmeler hızla bir felakete dönüşünce, sinemacılar farklı türlere yöneldiler. Kimileri polisiye ya da düpedüz pornografi türünde kaçış filmleri çevirdiler. 1916’da çoğu uzun metrajlı 500’den fazla film çekildi. Bu dönemde Tolstoy, Dostoyevski, Puşkin gibi büyük Rus yazarlarının romanlarından esinlenen filmler de vardı.