oynak bir tarih yazisi
Oynak bir tarih yazısı - 1
Bütün oyunların ve oyuncakların arkasında enteresan birer hikaye vardır. Sanıyor musunuz ki Frederik Monopoli bir gün "Bir emlak oyunu yapayım ve kendi adımı vereyim" demiştir? Sizi kandırmaya çalışıyoruz, lütfen saf olmayın, bugün bizi eğlendiren pek çok oyun ve oyuncak tesadüfen değil, parlak bir fikrin geliştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Buyurun, tarihin olabilecek en eğlenceli haline bir göz atalım.
Yo-yo: Yo-yo, dünya tarihinin pek çok kısmında kendini göstermiş, zaman gelmiş Çinliler tarafından silah olarak bile kullanılmıştır. Yine kandırıyoruz sizi, bugün de pek balık tarafınızdan kalkmışsınız canım(!). Ve fakat doğru olan şudur ki oyuncak bebeklerden sonra dünyanın en eski ikinci oyuncağı yo-yo dur. Antik Yunan döneminden kalma topraktan yapılmış yo-yo'lar Yunan müzelerini, Mısır uygarlığından kalma yo-yo'lar da Belçika'daki tapınakların (Buna da mı inandınız, siz iyi misiniz bugün?), elbette Mısır tapınaklarının duvarlarını süslemektedir. Napolyon bile bir elini ceketinin içine sokup göbeğini kaşırken öteki eliyle yo-yo fırıldatırmış.
Antik çağlardan beri bilinmesine rağmen patent mevzuuna uyanan ve 1866'dan beri hala torunlarının torunlarını yo-yo parasıyla besleyen uyanık adam Charles Hettrich'tir. Ancak yo-yo'ya bildiğiniz ismi (ki yo-yo oluyor bu da) veren, Pedro Flores isimli bir Filipin göçmeni. Komi olarak çalıştığı Amerikan otelinde tahtadan yo-yo'lar oyup vakit öldürürken otel personeli bu yeni gördükleri oyuncağa o kadar bayılmış ki Pedro, "Flores Yo-Yo Company"yi kurmuş. Yo-yo, Filipince'de "gel-gel" demekmiş. 1929'da Donald F. Duncan adlı bir girişimci firmayı satın almış ve daha komplike numaralar ile kolay ip sarımı için mekanizmalar geliştirmiş. Yo-yo'nun patlaması da firmanın 1962'de televizyona verdiği reklamlarla olmuş. Lakin patent sahipleri ensesine çöreklenmiş ve firma kapanmış. Bugün yo-yo deyince aklımıza Yomega geliyor.
Puzzle: Fanatiğiyiz. Ruh sağlığımız konusunda hiçbir kaygınız yoksa kapatın bizi sınırsız diyet kola ve 5000 parçalık zor bir puzzle ile bir odaya, bizden mutlusu yok. Bu hasta ruhlu mutluluk için John Spilsbury'ye teşekkür etmeliyiz. Kendisi İngiliz bir öğretmen ve haritacıymış. 1967'de el yapımı tahta bir Galler haritasındaki bölgeleri keserek çıkarmış, bunun, öğrencilerinin coğrafya öğrenmesi için ideal bir yöntem olduğunu düşünüyormuş. Fikir tutmuş, puzzle'lar 1820'ye kadar sadece eğitim amaçlı kullanılmış. O tarihten sonra insanlar, diğer resimlerden de puzzle yapmanın tanrıların gazabına yol açmayacağını şaşkınlıkla fark etmişler. Bildiğimiz kargacık burgacık ama kendine özgü puzzle parçaları yerine kareler veya dikdörtgenler kesiliyormuş çünkü puzzle'lar hala üzerine resim yapıştırılmış tahtadanmış. Karton puzzle'ların kendini göstermesi 1800'lerin sonunda olmuş ancak üreticiler kimsenin ucuz puzzle'lara itibar etmeyeceğini düşünerek epey bir süre daha tahtada ısrar etmişler.
Puzzle parçalarının bildiğiniz şeklini alması 1920'yi, puzzle'ın Amerika'da hit olması da 1930'u bulmuş. Büyük ekonomik bunalımdan kafayı sıyırmış zavallı insanlar, çiçek resimleri basılmış puzzle'lar ile rahatlıyormuş. Üstelik tekrar tekrar yapılabilmesi ile de ekonomik bir oyuncakmış. O dönemden sonra puzzle tarihi için bir dönüm noktası yok. Umudumuz, gelecek yıllarda gökyüzü ve deniz gibi, yapması tırnak kemirten resimlerin hepten yasaklanması.
Oynak bir tarih yazısı
Bütün oyunların ve oyuncakların arkasında enteresan birer hikaye vardır. Sanıyor musunuz ki Frederik Monopoli bir gün "Bir emlak oyunu yapayım ve kendi adımı vereyim" demiştir? Sizi kandırmaya çalışıyoruz, lütfen saf olmayın, bugün bizi eğlendiren pek çok oyun ve oyuncak tesadüfen değil, parlak bir fikrin geliştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Buyurun, tarihin olabilecek en eğlenceli haline bir göz atalım.
|
|