oynak bir tarih yazisi2
Oynak bir tarih yazısı: Son bölüm
Bu dizinin ilk iki bölümünde Monopoli, yo-yo gibi oyunların nasıl ortaya çıktığını anlatmış, açılış için de "bunları Frederik Monopoli, Ludwig Yo-yo, Karlmichael Puzzle, Richard Teddy Bear" buldu demiştik. Esprinin berbat olduğunun sonunda farkına vardık ve devam etmiyoruz, ama hayatımızın bir döneminde elimizden düşürmediğimizi oyuncakların öykülerini son bir defa anlatacağız.
Lego: 1932'de, Billund köyünde yaşayan Danimarkalı marangoz Kirk Christiansen, atölyesini bırakıp ufak bir firma kurmuş. Merdiven, ütü masası ve tahta oyuncaklar yapmaya başlamış. Firmasına, zorlayarak tercüme edersek "güzel güzel, doğru oyna" anlamına gelen "LEg GOdt" kelimelerinden esinlenerek LEGO adını koymuş. LEGO, 1947'de Danimarka'nın ilk plastik oyuncak kalıp makinesini almış ve 1947'de tahtadan ve plastikten "Automatic Binding Bricks" adlı oyunu imal etmiş. Bu oyun, bildiğimiz legonun atası oluyor.
1955'te, içinde insan, hayvan ve araç figürlerinin de olduğu LEGO System marka oyuncaklar piyasaya çıkmış. 1958'de, lego parçalarının birbirine kenetlenmesini sağlayan oyuklar ve tümseklerden oluşan sistem bulunmuş ve patenti alınmış. LEGO, 1962'de Amerika'da satılmaya başlamış. 1969'da artık istediğiniz her türlü aracı, binayı, ıvır zıvırı yapacak kadar çok çeşitli lego seti varmış. Amerikalı aileler, bildik mızmızlanmaları ile bu setlerin bebekler için zararlı olabileceğinden şikayet edinde, 1969'da kocaman parçaları olan DUPLO serisi piyasaya çıkmış. Daha yaşını başını almış gençler ve yetişkinler için üretilen, bizim favorimizi TECHNIC serisi 1977'de üretilmeye başlamış.
LEGO, 1950'lerin sonunda Amerika'da "eğitici oyuncakların çocuk gelişimindeki önemi" konulu anlayış moda olana kadar yerel pazarda kalmış. Tam bu modanın üzerine Amerika pazarına girmesi ve okullara götürdüğü bilim adamları ile tanıtıcı gösteriler hazırlaması, bu kadar başarılı olmasındaki en büyük etkenlerden biri. Ufaklıklar daha çok yapılmışları devirmeye meraklı gibi görünseler de LEGO, tüm yaştaki çocukların hala en favori oyuncağı. LEGO ile neler yapılabileceğini ağzınız açık izlemek için şuraya bakmanızı tavsiye ederiz.
Bay Patates Kafa: Mr Potato Head, bizde hiçbir zaman öyle aman aman bir hit olamadı. Oysa gerekli olan her şey onda vardı; pofudukluksa pofudukluk, sevimlilikse sevimlilik. Bozulunca tekrar yapılabilmesi de cabası.
II. Dünya Savaşı sırasında Geroge Lerner, ünlü bir tasarımcı olarak tanınıyormuş. 1950'den hemen önce plastik surat parçalarını tasarlamış. Raptiye uçları olan bu kulaklar, burunlar, ağızlar ve gözler, mevvelerle sebzelere takılarak lezzetli dostlarımızı sevimli ve lezzetli birer dosta çevirmeye yarıyormuş. Savaş hissiyatı yüzünden insanlar haliyle oyuncak almaya fazla hevesli olmadıklarından, oyuncak firmaları da kimsenin savaş zamanı yiyecekleri oyuncak niyetine ziyan etmek isteyeceğini düşünmediğinden bu ürün satılmamış. George, dahiyane ürününü 5000 dolar fiyatla bir mısır gevreği firmasına satmış. Firmanın niyeti her kutuya bir parça koymakmış. George Lerner, bu oyuncağın daha iyisini hak ettiğini biliyormuş ve sonunda bir İngiliz firma oyuncağıyla ilgilenince hakları mısır gevreği firmasından 7000 dolar ödeyerek geri almış.
1952'de doğan Bay Patates Kafa, televizyonda reklamı yayınlanan ilk oyuncak olma özelliğine sahip. 1960'ta Bay Patates Kafa'nın yüz parçaları, sonunda gerçek patateslere batırılmaktan kurtulmuş ve kocaman papates vücut ilk defa satışa çıkmış. Bay Patates o kadar sevilmiş ki kahramanı olduğu hikaye kitapları, giyim malzemelerl ve başka oyunlar yapılmış. Sigara kampanyalarında, kadın hakları kampanyalarında sözcülük yapmış, Beyaz Saray'a bile konuk olmuş.
Pong: Pong'dan önce Odyssey varmış. 12 oyunluk bu TV oyun kutusunun iki elle kullanılan bir kontrol paneli ve çeşitli oyunlarda kullanmak üzere yanında gelen aksesuarları bulunuyormuş. O dönem müşteriler bu kadar komplike bir oyun teknolojisini kaldıramayınca Pong üretilmiş. Pong, Nolan Bushnell adlı bir mühendisin eseriymiş.
Bu siyah beyaz masa tenisi ilk kez 1972'de atari salonlarında görücüye çıkmış. Basit ve bağımlılık yaratıcı bu oyun, 1974'de ev oyunu olarak piyasaya sürülmüş. Kişisel bilgisayar diye bir kavramın bilinmediği o zamanlarda Atari, bu oyun sayesinde bir yılda 40 milyon dolar kazanmış.Bugünün PC teknolojisine alışkın kuşağa absürd derecese basit gelen Pong, siyah bir ekranda bir o tarafa bir bu tarafa gönderilen beyaz bir toptan ibaret, kurallar da çok basitmiş: topu kaçırma, o kadar! Oyun kutusunun içi de, oyunun kendisi kadar sadeymiş; oyun sadece üç devre ile çalışıyormuş. Atari, bu oyunun başarısı olmasaydı kartuşla çalışan TV oyun konsollarının asla çıkmayacağını söylüyor.
Teletubbies: Ödüllü çocuk programı prodüktörleri Anne Wood ve Andrew Davenport, anaokulu öğretmenleri, dilbilimciler ve çocuklarla yaptıkları uzun söyleşiler sonucunda 1997'de Teletubbie'leri yaratmışlar. Amaç, okul öncesi çocukların okul dönemlerinde daha rahat etmesini sağlayacak bilgilerin verilmesiymiş.
Tinky Winky, Dipsy, Laa-Laa ve Po, sihirli şeylerin olabildiği "Teletubbyland" denen sihirli kırlık bir alanda yaşayan dört adet… Dört adet… Hmm, yaratık. En iyi arkadaşları, ortalığı dağıttıklarında arkalarından temizlik yapıp Tubbytronic Superdome'u eski haline sokan elektrik süpürgesi Noo Noo. Söylemeye gerek yok, Teletubbie'ler her zaman mutlu, çok çok mutlu. Bazen sinir bozucu derecede mutlu.
Teletubbies, Andy Davenport'un okul öncesi çocuklar için bir sitcom tasarlamaya başlaması ile doğmuş aslında. Dizide, bir ailenin bahçesinde saklanan iki NASA astronotunun hikayesi anlatılacakmış. Andy, yürümeyi yeni öğrenmiş sevimli çocuklar gibi dobiş dobiş etrafta dolanan uzay adamları fikrini çok sevmiş. Astronotlar böyle giyiniyormuş, çünkü her dakika yeni şeyler keşfediyorlarmış. Böylece Teletubbies fikri ortaya çıkmış; yani mutlu ve şaşkın uzaylılar gibi etrafta gezen ve sürekli yeni şeyler keşfedip öğrenen yaratıklar. BBC, fikri çok beğenmiş ve dizi 1997'de yayınlanmaya başlamış.
Slinky: Bu oyuncağın bizde bir adı yok. Artık yay mı dersiniz, burgu mu, bilemedik. Bildiğimiz yay aslında. 1943 yılında, II. Dünya Savaşı devam ederken, Richard James adlı bir askerin tamir etmeye çalıştığı makineden kocaman bir yay fırlamış ve hoplaya zıplaya odanın öteki kısmına kadar gitmiş.
James ve eşi Betty, uzun çelik bir tel bulup onu bir spiral haline getirmişler ve Slinky dedikleri bu yayla deli gibi oynamaya başlamışlar. Buldukları oyuncak 1945'te üretilmeye başlamış. Bu elektriksiz, motorsuz, pilsiz, tek parçalık oyuncak, şimdiye dek 300 milyon satmış. Şimdiye tek tasarımda yapılan tek değişiklik, sivri kenarlarının yuvarlatılması olmuş.
Pastel boya: Yağlı yağlı renkleriyle önlükleri formaları rezil eden, kat kat sürülüp en üste de siyap boyanarak kazınma tekniği gibi bir felakete neden olan pastel boyalar, 1903'te bulunmuş.
Edward Binney ve Harold Smith adlı girişimcilerin kurduğu firma, ilk olarak tebeşir üretmeye başlamış. Tozsuz tebeşiri ilk bulan firma Binney & Smith'miş. Parafin ve balmumu ile renk pigmentlerini karıştırarak pastel boya yapan da ilk onlarmış. Bugün parıltılı, karanlıkta parlayan, çiçek kokan, renk değiştiren, silinebilen pastel boyalar bile var.
Elevizyon: Umarız elevizyonu hatırlayanlar çıkar. Kırmızı çerçeve içindeki gri tozlar sayesinde türlü türlü resimler yapabildiğiniz bir oyuncaktı elevizyon, ya da orijinal adıyla "Etch A Sketch".
1950'lerin sonunda Arthur Granjean adlı Fransız bir tamirci, garajında "L'Ecran Magique" adını verdiği bir oyuncak icad etmiş. Plastik ekrana yapışan alüminyum tozları , sağ ve sol tarafta yer alan döndürülen düğmelerle silinerek resimler çiziliyormuş. Resmi silmek için oyuncağı sallamanız yeterliymiş.
1959'da, oyuncağını Nuremburg oyuncak fuarında sergilemiş. Fuarda yer alan Ohio Art Company adlı bir firma, oyuncakla ilgilenmiş ve haklarını 25,000 dolar vererek satın almış. ilk Etch A Sketch, 1960'ta piyasaya sürülmüş, fiyatı da 1,29 dolarmış. Televizyon reklamları çok başarılı olmuş ve herkes çocuğuna yeni yıl hediyesi olarak bir tane almak istemiş. O günden bu yana elevizyon 100 milyondan fazla satılmış
Oynak bir tarih yazısı
Bütün oyunların ve oyuncakların arkasında enteresan birer hikaye vardır. Sanıyor musunuz ki Frederik Monopoli bir gün "Bir emlak oyunu yapayım ve kendi adımı vereyim" demiştir? Sizi kandırmaya çalışıyoruz, lütfen saf olmayın, bugün bizi eğlendiren pek çok oyun ve oyuncak tesadüfen değil, parlak bir fikrin geliştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Buyurun, tarihin olabilecek en eğlenceli haline bir göz atalım.
|
|